Captain Obvious, Halil Sezai ve
iletişim
Captain Obvious ismini ilk defa Alemşah
Öztürk'ün bir konuşmasında duydum. Genel geçer gerçekleri
tespit olarak sunan bir süper kahraman. “Thank you Captain
Obvious” ise “Uyan da balığa gidelim” diye yaklaşık
çevirebileceğimiz bir deyim .
“Sevgililer günü tüketim
toplumunun bir oyunu”
“Egzersiz yapmak kalp sağlığına
faydalıymış”
“İş hayatında internet gün
geçtikçe daha önemli hale gelecek“
Konumuz şu: İnsanlarla iletişim
kurarken kendimizin iyi bildiği konuları herkesin bildiği gibi bir
yanılgıya kapılıyoruz. Halbuki ortamda “Thank you Captain
Obvious” diyecek kimse yok.Bu yanılgı, entelektüel tarafı güçlü
kişilerin alanını daraltıyor.
İnsanlar zamanlarının çoğunu değer
yargıları, ilgi alanları ortak olan cemiyetlerde geçiriyor.
Zannedersem oldukça değişik arkadaş ve iş çevrelerine girip
çıktığım için “bilinen genel gerçekler” yanılgısını
gözlemleyebiliyorum.
Ben aktif projem olan Showroom34 için
konuşma yaparken 2 tip gruba sunum yapıyorum. Birincisi internet
teknolojisi yatırımcıları. İkincisi Hazır Giyim sektörü.
Teknolojik dinleyicilerim için günlük sıradan bilgiler olan bazı
şeyler hazır giyimci dinleyicilerim için uzmanlık kanıtı. Bunun
tam terside geçerli. Sık sık sunum yaptığım için bazen
dinleyici kitlesinden kopuyorum ve ezberden konuşabiliyorum.
Bir argüman ele alalım;
“Dijital pazarlama diye bir şey var.
İnternette ne kadar konuşulduğunuz TV dizisine sponsor olmaktan
daha önemli bir konu.”
Bu laf hazır giyimciler için baya
baya bilgidir. Ama bunu üniversitedeki bir sunumda yatırımcı
adaylarıma söylersem gerekli parayı babamdan istemek zorunda
kalabilirim.
Tersine bakalım;
“Fast fashion diye bir şey var.
Artık rekabet etmek için markalar her ay koleksiyonlarını
yenilemeli”
Bu ise teknolojicilere vay anasını
dedirtecek bir bilgidir. Hazır giyimciler bu cümlelerden sonra “onu
boşverde bizim farmvilleri hızlı geliştirmek için bir trik var
mı” diye devam edebilirler.
Müzik
Bunu hayatın bir çok alanında görmek
mümkün. Geçenlerde etkilemekten memnuniyet duyacağım bir insan evladı ile tanıştım;) Ortak ilgi alanları da yakaladım. Böyle
nokta atışı cümleler akıyor alnımdan. Müzik, 60'lar, 70'ler . Jethro Tull
diye gireceğim, çok klasik olacak diye geçtim. Sonuçta biraz
sonra çok heyecanlı bir şekilde Metallica sohbeti ile karşılaşınca
gerçeklerle yüzyüze geldim.
Müzik demişken, bunu ağlak tarz,
biraz hippi, gitar akorlu soft pop-rock modası ile ilişkilendirmek
istiyorum. Çok dikkatimi çeken bir konudur. Benim ilk gençlik
yıllarımda yaygın bir tarz vardı. Düş sokağı sakinleri dersem
akranlarım anlayacaktır. Ortamlarda da böyle bir hüzün, ayakları
sürüyerek yürümeler, nihilizm falan. Bu müzik akımı yüzünden
mutlu olamadık:) Ben 25 yaşıma gelince gördüm ki yeni gençlik
(15'likler) bundan nefret ediyor. Manasız geliyor onlara. Rakçılar
bile capri giymeye başlamıştı. O derece. Artık ortamlarda
boynunu sağa yatırıp gitar çalmak dede imajı veriyordu.
“Hüzünkovan kuşu gelmiş, gecenin
yanağına konuvermiş”
“Ayyy, Captain Obvious'un dedesi
geldi”
Peki sonra ne oldu? Şu anki 15'likler
ise bu müzik tarzını hiç duymadıkları için ilginç buluyorlar.
Halil Sezai gerçeğini yaşadık.
Diyet programları
Hala televizyonda tatlı yemenin kilo
aldırdığını, gece yatmadan önce yemek yemememiz gerektiğini
anlatan programlar yapılmakta. Hala en çok satan kitaplar diyet
kitapları.
- Bu olaydaki sebep sadece genel kabul
görmüş gerçeklerle ilk defa karşılaşacak insanların var
olması değil. Zaaflardan faydalanmak var. Evirip çevirip 2
cümlelik şeyi kitap haline getirmek var. Ezberci, dinci eğitim
geleneğinden gelen kesimin öğrenme biçimine ayak uydurmak var.
Bunlar ayrı bir yazı konusu. -
Şu kadarını söyleyeyim. Hala suyun
kilo aldırmadığını bilmeyen insanlar var. Hemde çok
yakınlarınızda :)
Benden bir örnek
Profosyonel iş
hayatına 17 yaşımda başladım. Başından beri de şirketler
kuruyorum. Bir yazılım firmasında
çalışan tüm personelin yazılımcı olmaması gerektiğini 29
yaşımda anladım. Bundan önce bana gelip “Umut bir satışçı
alman satışlarını artırabilir” deseydiniz 12 yılımı
kurtarırdınız :)
Siyasette durum ne?
Zeitgeist diye ünlü bir belgesel var.
(Hadi ya Captain Obvious) Benim için oradaki analizler çok genel
geçer şeylerdi. Çünkü düzenle sorunlarım çok erken yaşta
başlamıştı. O yaşlarımdan beri, “bu düzende bir sorun mu
var” “kimisi zengin kimisi fakir” diye sorular sormadım. Zaten
durum belli idi. Nasıl değişeceği ile ilgili meraklarım oldu.
Sonra onu da geçtim. Bu dengesizlikte bir denge aramaya başladım.
Ekonominin ve toplumsal dinamiklerin temelinde direk belli olmayan
gerçekler görmeye çalıştım. Hala da bu durumdayım. Yetişkin
birisine gidip de “Dünyada acılar var, bunun sebebi suyun başını
tutan bir avuç egemenin kendi çıkarlarını düşünmesi ”
diyemezdim. Captain Obvious ötesi bir şey benim için.
Zeitgeist'de ne var?
Modern teknoloji artı değer
yaratıyor. İnsanlık eşit paylaşsa herkesler rahat eder.
Bir Amerikan ajanı üçüncü dünyada
yaptıkları rezillikleri anlatıyor.
Karın tokluğuna çalışan insanlar
var dünyada.
Finans sektörü çok önemli. Para
aslında bir ölçüm değeri ama USD bir global dayatma haline
gelmiş. Zaten altına dayalı para sistemi de yok.
Bu belgeseli merak etmesi üzerine bir
arkadaşımla beraber izledim. Arkadaşım 150 kişinin çalıştığı
bir firmanın sahibi. Kitap gazete okur. Yurtdışı bilir. Ayrıca
şirketi sıfırdan büyüttüğü için halk pratiği de yüksektir.
Fakat inanılmaz bir tepki verdi. Ağlamaya başladı. (İçkili
değildik) Felsefesi değişti. Bu gerçekleri daha önce hiç bu
şekilde düşünmemiş. Neredeyse Venus Project'e dahil olacaktı.
Daha sonra bu öğrendiği yeni bilgileri arkadaşlarına heyecanlı
bir şekilde anlatmayı adet edindi. Sizce arkadaşları bu durumu
geyik mi buldular?
Olayı girişimciliğe bağlamamız
şart. Demek ki neymiş. Amatör ruhu kaybetmemek diye ifade edilen
hal biraz da Captain Obvious olmaktan geçiyor. Tam olarak cahil
cesareti demeyelim. Ancak bazen gerçekler zannettiğimiz kadar da
karmaşık değil. Elalemin
akıllısı biz miyiz ? Evet :)