28 Şubat 2013 Perşembe

Bir meta olarak girişim

Yazı, bir startup'ın en baştan metalaşmayı hesap etmesinin sonuçları üstüne. Metalaşmanın temel insani değerlere verdiği zararları devamlı sorgulamakla beraber, medeniyete katkıları ve -en azından şu anda- kaçınılmazlığı sebebi ile serbest pazar taraftarı birisi olarak ben sonuçların pozitif olduğu görüşündeyim.


Meta ve Metalaşma nedir ?



Metalar, dünyaya, kullanım-değerleri ya da demir, keten bezi, buğday vb. gibi ticari mallar olarak gelirler. Bu, onların, sade, yalın, maddi biçimidir. Bununla birlikte, bunlar, yalnızca iki yanlı bir şey oldukları, hem yararlılığın nesneleri ve hem de değerin taşıyıcıları oldukları için metadırlar. ( Kapital 1. Cilt )

Metalaşma her türlü mal,hizmet ve kavramın kullanım değerinin ötesinde bir değişim değeri kazanmasıdır. Kapitalizm yapısı gereği her şeyi metalaştırır. Her şeye ölçülebilir bir kıyas değeri biçer. Bahçede ektiğiniz domatesi pazara soktuğunuzda o artık bir metadır.

Kapitalizm ilerledikçe her sistem gibi giderek kompleksleşerek evrilir ve metalaşması elle tutulur nesnelere göre daha zor olan kavramları da kapsar. Emek, şehir, güzel hava, kültür manzara. Artık tarla işlerine yardım eden kişi amcaoğlu değil emeğinin kıyaslanabilir ve ölçülebilir bir değeri olan çalışandır. Aynı işi bir makine daha ucuza malediyorsa onu tercih etmeniz kaçınılmazdır.

Kültürün, şehrin, hayatın metalaşması


Bu kısmı konudan bağımsız bir parantez içi kabul edin. Konu metalaşmak olunca şahsen en rahatsız olduğum tarafı olan kısımda bir şeyler yazmamak olmaz. Kişisel hayatımı özellikle korumaya çalıştığım bir kısımdır. Sistem bireye bu gece daha çok eğlenmek istiyorsan daha çok para ayırmalısın der ; "Sitenin içerisinden arabana binip eğlence yerinin kapısında in, daha güzel manzaralı yer için daha çok para öde, dostu düşmanı çatlat. Şehri görme, yolu yaşama, sadece nefes alarak ve yıldızlara bakarak mutlu olma, çünkü onlar bedava." Bence günümüz şehir hayatındaki her birey buna çözüm olacak özel teknikler geliştirmeye çalışmalı, bilgeleşmeli.

Riskin metalaşması ve sigortacılık


Kapitalizmin maestroları riski bile metalaştırmıştır. Bu sayede bu kadar maliyetli inşaat, köprü, arge ve hatta uzay projeleri geliştirebiliyoruz. Reel iş ve yatırımların ne olduğunu dahi bilmeyen irili ufaklı yatırımcılar bir takım kağıtlar değişiyorlar. Denizcilerin aldığı riskleri paylaşması amacı ile başlayan ilk sigortacılık uygulamaları esas faydasını metalaştıktan sonra sağlıyor. Bir ücret ödeyerek okyanusun öbür ucundaki kıtaya ulaşmayı başaracak mallardan %3 pay satın alıyorum. Henüz gemiler yola çıkmadan bile önce bu hakkımı devrederek kar veya zarar edebilirim.


Şirketlerin metalaşması


Şirketlerin, finansal varlıklarının, taşınmazlarının, demirbaşlarının, borç/alacak pozisyonlarının çok ötesinde bir değerleri vardır. Bu değer şirket hisselerine olan arz talep dengesi sonucu ortaya çıkar. Bunun gelişmiş hali modern finans piyasalarındaki borsalar ve hisse senetleridir. Sanayi devrimi sürecinde bugünkü anlamını kazanmıştır. Bundan yüzyıllarca önce de şirketler (yani ortaklıklar) vardı. Fakat hissenin metalaşması başka bir şey. Ben 30 gemisi olan bir tüccarsam % 10 hisse devredince 3 gemi ortağımın oluyorsa bu metalaşmamış bir oraklıktır.
Karmaşık hisse yapısı ile gerçekten metalaşmış büyük şirketlerin ilk örneklerinden birisi, sömürgeciliğin bir sembolü olan Doğu Hindistan Demiryolları şirketidir.


Ölçülebilme


Bir şeyin metalaşabilmesi için değer biçebilmesi gerekir. Fiziksel mallar için bu görece kolaydır. Herkesin anlayabileceği düzeyde temel iktisat teorileri bunu ölçer. O sene domates azsa değerli olur. Doğal domatese alternatif başka yeni ürünlerin fayda/maliyet oranı son tüketiciyi cezbediyorsa, bu, domatesin fiyatını aşağı çeker.

Şirketleri ölçmeye gelince ise iş zorlaşır. Görece daha kolay ölçülebilen, patent sayısı, çalışan sayısı ve kalitesi, pazar payı, tesis büyüklüğü gibi değerlerin yanında bir çok muğlak metrikler devreye girer. Şirket değerlemesi bir bilim değil santtır derler.

Şirket ne kadar ölçülebilir ve izlenebilirse, kurucular ve stratejik ortaklar haricindeki yatırımcılar ne kadar erken dahil oldularsa o kadar metalaşmış demektir. Bu da toplam değerini artırır. Örneğin kumaş ticareti faaliyeti ile senede $20M ciro yapan iki şirket düşünün. Bütün tesis, pazar payı vb. değerleri de eşit olsun.

A Şirketi : Kurucularla devam ediyor. Şirket varlıkları, planları, organizasyon şeması vb. net değil.
B Şirketi : Yatırımcılar var. Bütün işleyiş ve projeksiyonlar raporlanabiliyor.

B şirketinin piyasa değeri A şirketinden onlarca kat daha büyük olabilir. Bizzat yaşadım. B şirketinin $12M yatırım alabildiği bir dönemde ben A şirketinin danışmanıydım. 2 ortak ayrılırken şirkete $4M değer biçip çözdük işi.

Yani $4M lik bir şirketin % 50 hissedarı olmaktansa $60M lik bir şirketin % 20 hissedarı olmak çok daha karlıdır.

Girişimin metalaşması


Girişimciler yatırım almak isterler. Bunun en temel sebebi sermaye olarak kullanmaktır. Fakat bence asıl önemli olan 2 sebep daha var. Önem sırasına göre girişiminize erken dönemde yatırım almanın faydaları:

1. Daha baştan şirket olarak bir değerinizin olması her adımda sizi daha da değerli kılacaktır.
2. Yatırım almadığınız taktirde, büyük denizde yüzemezsiniz. Sistem sadece reel sonuçlara ve teknik becerilere göre davranmaz. Size değer biçmek ister. Bir an önce değerlenmelisiniz.
3. Yatırımı sermaye olarak kullanabilirsiniz.

Pazarlayacağınız şey sadece startup'ınızın çıktısı değil. Direk olarak kendisi.

Amerikan eko sisteminin esas başarı kaynağı burasıdır. Başka ülkelerden de yaratıcı ve teknolojik girişimler çıkmaktadır. Çok iyi uygulanıp sonuç da alınmaktadır. Fakat global sermayeye entegre olamadıkları durumda her zaman bir Amerikan girişimi gelir ve ezer geçer. Başta Rusya ve Uzakdoğu olmak üzere Türkiye de dahil bir çok vaka var. İlk etapları başarı ile geçmiş girişimlerin büyüyememesinin ana sebebi metalaşamamaktır.

Yazılı kaynaklarla savunamayacağım için detaya girmeyeceğim. Metalaşma sürecini doğru yönetmiş şirketler ve onlardan daha önce aynı sektörde başarıyı yakalamış fakat gerekli hızda metalaşamamış şirketleri sadece isim olarak kıyaslarsak.

outletim.com - markafoni.com
ortakantin.com - facebook.com
gununfirsati.com - groupon.com


Ortadoğu tarzı işletmelerin adaptasyon sorunu ve Türk girişimcilerine etkisi


Eko sistemin (girişimci, yatırımcı, devlet) zayıflığı zaten önemli bir negatif etken. Bundan başka bir de ülkedeki genel işletme yapısı  var. Bir startup'ın başarılı olması direk veya dolaylı olarak diğer şirketlerin iş modelimize ikna olması ile alakalı. Örneğin benim girişimim Showroom34 direk olarak B2B bir çözüm. Bir tarafta koleksiyon üreten moda firmalarını diğer tarafta butikleri ikna etmem gerekli. Kitlesel bir iş yapıyorsanız da tedarikçi tarafında şirketlerle ilişkiniz var. Markafoni'nin neler çektiğine bizzat şahit oldum.

Ülkedeki genel işletme yapısının ölçülebilir olmaması sizin de ölçülememenizi getiriyor. Hiç unutmuyorum, bazı metrikler ve ön raporlamalar için sahada pazar araştırması yapıyorum. Sorularım arasında, daha önce e-ticaret yapmaya çalışmış ama başarılı olamamış firmalara yönelttiğim şöyle bir soru var ; " Daha önceki e-ticaret denemenizin neden başarısız olduğunu düşünüyorsunuz?". Azınsanmayacak derecede sık verilen bir cevap ; "Nasip değilmiş"




Kaynaklar : Capital, Against the Gods: The Remarkable Story of Risk, http://www.sametegesoy.com/topic.php?kid=23

14 Şubat 2013 Perşembe

Girişiminiz parça parça devreye alınabiliyor mu?


Girişimleri kullanıcının önüne koyulabildiği ana göre 2 sınıfa ayırıyorum.

1. Bütünsel projeler
2. Bir ucundan başlanabilen projeler


1. Bütünsel projeler

Bazı projeleri tamamen bitmeden devreye alamazsınız. Örneğin bir oyun geliştirdiniz. Tasarımı ve tüm özellikleri tamamlanmış bir şekilde piyasaya sürmek zorundasınız. Burada tabi ki kafanızdaki her şeyi bitirmenizi kastetmiyorum. Çıkan ürünün bütün olması lazım. Bu tür girişimlerin temel dezavantajı riski tek seferde almanızdır. 2 yıl boyunca bir ürün veya iş modeli geliştirirsiniz, kadroyu oluşturursunuz, paraları harcarsınız. Ancak devreye girdiğinde gerçek kullanıcı tepkisini görebilirsiniz. Temel avantajı ise başarılı olduğu durumda kısa sürede çok yüksek maddi kazanç sağlamasıdır.

Bazı organizasyon girişimleri de bu sınıfa girer. İnternetten konser bileti satacaksanız bir ucundan başlayamazsınız. Minimum uygulanabilir düzeyi (MVP) oldukça yüksektir. 2 tane konser salonunun biletlerini satarak başlamak çok zordur  Zaten güçlü ve hızlı olmadığınız durumda kimse ikna da olmaz. Sektörde baştan teşkilatlanmanız gerekli.

Bu tür bir projeye giren girişimci umarım ne tür bir risk aldığının farkındadır. Eğer biliyorsa bu riski yönetme imkanı var.

Risk nasıl azaltılır ?

  • Yatırım bulmak veya büyük bir sermaye sahibi ile bir işbirliği hayatidir. 
  • Ürünün sınırı doğru çizilmeli. Yoksa sonsuza kadar ürün veya iş modelinizi geliştirmekle uğraşabilirsiniz.
  • Yüksek enerji düzeyine geçilip olağanüstü hızda tamamlanmalı. Girişimci bütün hayatını buna göre planlamalı.


2. Bir ucundan başlanabilen projeler

Tipik bir e-ticaret projesi bu sınıfa girer. Az sayıda tedarikçi ve küçük bir tanıtım bütçesi ile başlayabilirsiniz. Bir ucundan başlanabilir olmasının planlamanın önemini azaltmadığını unutmamak gerekir. (Ajanslar, danışmanlık şirketleri ve small business denilen tüm girişimlerde bu gruba girer. Fakat onlar zaten ölçeklenebilir sınıfa girmediği için konumuzun dışında)

Bu ayrımı bilmek neye yarar?

Bütün iş planınızı etkiler. İkinci tip girişime yatırım almadan başlayabilirsiniz. İlerleyip çeşitli metriklerle kendinizi raporlayabilirsiniz. Bu sizi yatırımcı karşısında cazip kılar ve elinizi güçlendirir. Ayrıca bir miktar para kazandırmakta ise kendi kendini besleyebilir.
Birinci tip girişime başlayıp ikinci tip muamelesi yaparsanız proje ölü doğmuş olur.

Her iki tipte bir çok başarılı girişim mevcut. Fakat maceranın göz önündeki kısmının kısa sürmesi ve çok para getirmesi girişimcileri hep ikinci tipe teşvik ediyor.

2 Ekim 2012 Salı

İzmir dönüşü


İzmir dönüşü garip bir duygu kaplar içimi
Hüzün desem tam değil
Biraz ayrılık
Biraz pişmanlık
İçimden bir ses
Gitme der
Sanki üç günlüğüne geldiğimi bilmezmişçesine

22 Temmuz 2012 Pazar

Yazılım geliştiriciliği tatmini: keşif mi sonuç mu ?


Tez konusu olarak ismimiz şu olabilirdi;
Yazılım geliştiriciliğinden alınan tatminin, sonuç ısrarı ve keşif merakı eksenlerinde kıyaslanması

Her yazılımcı gibi ben de en büyük zevki yeni şeyler öğrenirken ve daha önce çözmediğim bir problemi çözerken alıyorum. Bir ürün geliştireceksem en zevkli zamanları çözüme başladığımız zamanlar. Buna keşif zevki ismini verelim.

Oysa yapacağımız işin küçük bir kısmı keşif zevki vermekte. (Tabi burada gerçek geliştiricilerden bahsediyoruz. SAP,Oracle vb. sertifikacılardan değil. Küçümsediğimden söylemiyorum. Hep benden fazla kazandılar. Sadece, tatmin mekanizmamız farklı.)  Uzmanlığınız arttıkça keşif zevki oranı da düşer. Erken yaşlarda, yeni bir dil öğrenirken neredeyse orgazm olursunuz. 20 tane dil öğrenince artık 21. si çok da anlamlı değildir. İşimiz; işe yarayan, insanların kolay kullanacağı bir ürün ortaya çıkarmak.

Merak ederim; Mimar Sinan bir eser yaparken neler hissederdi? Bir camiye başlayacağı zaman çok heyecanlı olduğu kesin. Coğrafi alan, hava akımı, temel yerleşim, yeni teknikler vb. Peki işin iskeleti bittikten, sonra iş klasik ayrıntılara geldiğinde motivasyonunu nasıl koruyordu. Belki de sonuca olan inanç, keşfe olan meraktan daha kutsaldır.

Başarılı ticari ürünler ortaya çıkarmak için başka motivasyon kaynaklarına ihtiyacımız var. Bir ürünün başarılı olması için ısrarla kullanıcı deneyimine ve ayrıntılara odaklanmalısınız. İnterneti yaygınlaştırmak interneti icat etmekten daha zordur. Bıkmadan usanmadan binlerce detayla uğraşmalısınız. Test, kullanıcı davranışı takibi, performans, görsel tasarım, güvenlik, sürdürülebilirlik vb. bir çok konu. Örneğin 5 yıl boyunca geliştirdiğim ERP projemi durdurduğumda yapılacak işler listesinde hala 1600 madde vardı. Temel motivasyon kaynağı; sonuç alınmış bir ürün yaratma amacı olmalı. Temel işi çok ustaca halletmiş, fakat yazılım ürünü çöplüğünde yerini almış bir çok ürün biliyorum. Ben de çok yaptım. Bunun temel sebebi iyi geliştiricilerin çok azının ısrarcı ve inatçı olması.

Daha vasat bir geliştirici - daha kuvvetli bir sonuç insanı olsaydım iş hayatı açısından daha ileri aşamalarda olabilirdim. Kendimi bu konuda geliştirmeye gayret ediyorum.

Eğer bir bilim adamı değilseniz keşif zevki motivasyonundan biraz azalıp sonuç ısrarı motivasyonuna kaydırmalısınız.

Bu teori gönül ilişkilerimize de uyarlanabilir bir şeyse eğer, bazılarımızın! son zamanlardaki yalnızlığı da açıklanmış olur.

21 Temmuz 2012 Cumartesi

Arakan diye bir yer var

Taze taze yazmak iyi olacak

Tarih 22 Temmuz 2012. Son 22 saattir TT olan bir hashtag var: "ARAKANdiyeBiryerVar" .

Arakan'daki zulme dikkat çekmek farkındalık yaratılmak istenen bir sosyal medya kampanyası. Buraya kadar herşey normal.  Yalnız ortada şöyle bir abuk durum var. Arakan'daki olaylar ile alakası olmayan fotoğraflar ve videolar kullanılıyor. Dünyanın çeşitli yerlerindeki insanlık suçları, Nijerya'da insan yakma görüntüleri, Amerikan askerlerinin Irak'ta yaptıkları, Photoshop bebek kızartma görüntüleri, Congo tanker faciası, Tibet'te deprem sonrası ceset imha görüntüleri vb.

Arakan katliamı fotoları oldukları iddia edilen içeriklerin orjinali aşağıdakı gibi:

http://www.telegraph.co.uk/news/worldnews/asia/thailand/1475199/80-Thai-Muslims-suffocate-after-arrest-at-protest.html

congo tanker kazası

http://www.worldpressphoto.org/photo/2011guangniugn-2?gallery=890

http://farazahmed.com/muslims-killing-in-burma-and-our-social-media-islamic-parties-1010.aspx

Daha Nijeryadaki zalimlerin insan yakma videoları var. Arakan'da zenci var mı?


Bu farkındalık kampanyası sonradan mı bozuldu?

Gelelim sonradan amaçlı kirletilmiş bir durum olabilir mi konusuna. Bu kampanyayı başlatan Feridun Özdemir gerçek resim ve haberler kullansaydı başkaları karıştırdı diyebilrdik. Fakat Bu sahte fotoğrafların ve videoların hepsi Feridun Özdemir tarafından paylaşılmıştır.

Bu farkındalık kampanyasına bir çok insan destek verdi. Her normal insanın vicdanını sızlatacak, yapanlara karşı bir nefret uyandıracak bir çok fotoğraf kullanıldı.

Sonuç
1. Kampanyaya gölge düşürdünüz.

2. TT yapmaya çalışıldığına göre demek ki dünyanın dikkati buraya çekilmeye çalışılıyor. Bu sahte resimlerle insanlarımızın gaza geldiği öğrenilince ne olacak. Bizi dünyaya güldürmek ve ciddiyetsiz bir durum yaratmak amacında mı bunu yapanlar.

3. Bu sahte içerikler yalancı çoban hikayesindeki gibi bir daha gerçekten sesini duyurmak isteyen mazlumlar olduğunda "gene birileri gaza getirmiştir" diye bir algı yaratacak. Medya'nın güvenilirliği zaten ortada bari sosyal medyayı kirletmeyin.

4. Kendisine anlatılanı sorgulamadan kabul etmenin ne kadar tehlikeli olduğu bir kere daha ortaya çıktı. Daha önce Budistler hakkında pozitif negatif hiç bir duygusu olmayan bir çok insan "gördüğüm ilk budisti işkence ederek öldüreceğim" tarzında içerikler paylaştılar. Ülkemizdeki katliamların ortaya çıkış şekli zaten bu şekilde. Maalesef bir çok ünlü ve saygın isimde bu paylaşımlara alet olmuştur.

5. Din ve vicdan sömürüsü yöntemi ile prim yapmak isteyenlerin sosyal medyayı da ne kadar etkili bir şekilde kullandığını görmüş olduk.

6. İnsanların vicdani,dini hassasiyetlerini ve komplekslerini kullananlar utanmadan bir de bu kampanyayı ben başlattım diye ortalarda geziniyor. İnsanımıza nefret aşılıyorlar. Muhtemelen yarın televizyona da çıkıp böbürlenecekler.



#sosyalmedyakirliliginehayir

17 Temmuz 2012 Salı

Girişimcilerin sık yaptığı hatalar


1. İş fikrini fazla önemsemek.

  Dostlarım, bilin ki iş fikri o kadar da önemli bir şey değil. Aklınızdan şöyle şeyler geçiyorsa bu hatayı yapıyorsunuz demektir.
  "Eşsiz bir fikir buldum".
  "Bu fikri açıkladığımda yatırımcıların dibi düşecek, düşmezse anlamadıklarındandır"
  "Bu daha önce denenmedi. İlk benim aklıma geldi"
    Emin olun ki bu eko sistemin içinde olan insanlar o iş fikrinizi % 80 ihtimal daha önce bir çok kere dinlediler veya kendi akıllarına geldi. % 19 ihtimal  
 türevleri ile karşılaştılar.
  Tavsiyelerim şunlar ;
  • Bu işi Türkiye'de ve dünyada yapıyorlar mı bir zahmet google dan arayın. Bir kaç haftanızı buna ayırırsanız çok şey öğrenirsiniz. İlla ki projenizden vazgeçmek zorunda değilsiniz. Bilakis şekillenir. Ayrıca bilgili birisine denkgelirseniz rezil olmaktan kurtulursunuz.
  • Başarılı girişimcilik iş fikrinden daha önce incelikli bir planlama,uygulama süreci ile ilgilidir. Facebook alanında ilk değildir. Netlog vardı, Msn live vardı. Sosyal çöpçatan siteleri vardı. Sosyomat ve ortakantin gibi bazı türk siteleri de facebook dan daha önce bu alandaydılar. Fakat facebook bu işi daha iyi yaptı.
  • İş fikrinizi sizden önce başkaları keşfedip yapacak diye telaşlanmayın. Hızlı olmayın demiyorum. Çok hızlı olmalısınız. Ama sizden önce başkası yapacak diye telaş yapmayın. Kendinize güveniyorsanız modern hayat size bu imkanı sunuyor. Gerekli unsurları birleştirin, çok çalışın.

2. Teknik tarafa aşırı odaklanmak

  Bu madde mühendis girişimciler için. Özellikle de yazılımcılar için. -Ben de bir yazılımcıyım ve mesleğime aşığım- Maalesef hepimiz teknik dünyamıza kapanıp yaşıyoruz ve başarılı projeleri kıyaslarken de bunu kıstas alıyoruz. Maalesef hayat öyle değil. Girişimcinin teknik adam olması büyük avantaj. Başarılı girişimcilerin çoğu da mühendis. Fakat hayatı da kavrayan mühendisler. 

Kendimize şu soruları soralım ;

  •   Google dünyanın en iyi arama motoru mudur? İlk yükseldiği zamanlar en iyi arama motoru muydu ?
  •   SAP en iyi iş çözümü müdür
  •   Windows en iyi işletim sistemi midir? Kaynakları verimli kullanır mı? Dosya sistemi güvenilir midir?
  •   Oracle fayda maliyet oranında kaçıncı sıradadır?
  •   Twitter'ı geliştirmek kaç ay sürer?


  Kesinlikle geliştirmeniz gereken taraflarınız şunlardır.

  •   Pazar büyüklüğü, kar-zarar nedir araştırın
  •   Rakipleri araştırın
  •   İnsanların hangi derdini çözmeye talipsiniz bunu bulun.
  •   Kosgeb vb. firmaların formlarını indirip doldurun. Hesaba katmadığınız bir çok şey olduğunu göreceksiniz. Bürokratik belge deyip geçmeyin. Mantıklı sorular onlar. Kimse size hangi programlama dillerini bildiğinizi sormayacak. Siz artık öncelikle girişimcisiniz. Coder olmanız, mucit olmanız daha sonra gelir.
  •   Biliyorum çoğunuz için şu mesleklerin hepsi aynı: Satış, pazarlama, halkla ilişkiler, iletişim, reklam vb. Ukala olmayın dostlarım . Bunlar aynı değil. Öğrenin.


  Özellikle Türkiye'de girişimcilik yapacaksanız teknik yetenekleriniz yeterli olmayacak. Silikon vadisinde salt mühendis olarak bir şeyler başarma ihtimaliniz var. Birisi sizi keşfedip makul bir hisse ile size ortak olabilir. Ama Türkiye'de sadece teknik yeterliliğinizle kimseyi etkilemeyemezsiniz. Teknik yetenek avcısı değillerdir. Çoğu işletme,finans kökenlidir. Onlara kendinizi iyi pazarlamalısınız. İspatlanmış bir iş modelini desteklemek isterler. Bu tarz bir işe girişmek için ise mühendislik becerileri değil, pazar büyüklüğü hesaplarını iyi yapabilmek, presentable olmak, kurnazlık gibi özellikleriniz olmalıdır.

3. Yatırımcıyı hayır kurumu zannetmek

  Yatırımcı bu işi para kazanmak için yapıyor. Bunu asla unutmayın. (Sonuç olarak hayır kurumlarından çok daha hayırlı insanlar oldukları tartışılmaz) Karşınızda sizden sorumlu olan bir kamu kuruluşu yok, size ileri taşımaya çalışan bir dostunuz yok. Belki ortak olduktan sonra dost da olursunuz o ayrı bir konu. Ama şimdilik siz bir vakasınız. Yatırımcı genelde tecrübe olarak girişimciden öndedir. Hele melek yatırımcı ise zaten muhtemelen eski bir girişimcidir. Eski kulağı kesiklerden denilen cinslerdendir. Sizin gibi çıtırları istediği zaman motive eder istediği zaman demoralize eder. Görüşmelere bunu bilerek girin. Kendinizi duygusallığa koyvermeyin. Gücüne ve konulara hakimiyetine hayran kalmayın. Evet zor edinilen tecrübelere sahip. Zeki ve bilgili. Fakat sizin için çok şey çözmeyecek. Genelde siz onun için bir şeyleri çözeceksiniz. Ortak olursa bu yüzden olacak. Ben zeki çocuğum kullan beni havalarında takılmayın. Eleman değilsiniz. Dik durun. Siz de onun öğrendiklerini öğrenmeye bakın.

Yatırım aldığınızda dahi temel olarak hemen her şeyi yine siz çözeceksiniz. Üstüne bir de hesap vermeniz gereken bir merci daha çıkacak. Size yatırım yapmadan öncede sonrada çok zorlayacak. Neyi neden yaptığınızı devamlı sorgulayacak. Tatmin olmadan sorularının sonu gelmeyecek. Sabırlı olun ve hak verin. Sermaye değerlidir. Ve size bir sermaye emanet edildi. Tabii ki sizi takip edecek.

12 Temmuz 2012 Perşembe

Girişimcilik ve derviş sabrı

Zaman zaman edebi bir şeyler yazmaya çalışıyorum. Roman zaten imkansız gözüküyor. Henüz küçük hikayeleri bile tamamlayamadım. Sadece bir kaç sayfalık minyatür şeyler yazabiliyorum. Bunlarla uğraşırken bende mi bu kapasite yok yoksa vaktim ve bu dönemki konsantrasyonum mu uygun değil diye sorguluyorum.

Allahtan bağlama çalmayı öğrendim de sabır konusunda kanıtım var. Çalanlar bilirler, bir müzik enstrümanını çalmayı öğrenmek çok uzun süreli çalışmalar gerektirir. Yapmanız imkansız gibi gelen hareketleri bir gün yapacağınıza inanarak saatlerce çalışırsınız. İlerleme o kadar yavaştır ki hiç ilerlemiyormuşsunuz gibi gelir. Hatta artık baya baya çaldığınız zaman bile dinleyicilere acemi sorularınız devam eder. "Bil bakalım ben ne çalıyorum ? ".

Hikayeler için tespitim şu; yazabilirim, hayat evrem uygun değil. Ama roman öyle mi ? Bir romanı başından sonuna kadar sürdürebilecek ruh hali oldukça özel. O kadar zaman karakterler nasıl aynı yerde durur? Nasıl hepsinin gözünden bakarsın? Nasıl bütün bir eser ortaya çıkar ? Bütün gerçek roman yazarlarına saygılarımı sunuyorum.

Hayat renkli. Bir dönem hüzün egemen oluyor hayatıma bir dönem coşku. Sabah tüm insanlığa neşe dağıtırken akşam insan görmek istemediğim çok olmuştur. Daha dün işler kötü diye ağlanırken herkese , bugün hayattan şikayet eden arkadaşları anlayamaz hale gelebiliyorum. Kadınlar da bir rahat vermedi derken bir dahaki yaz neden kadınlar benimle ilgilenmiyor diye düşünebiliyorum. Çılgın dünyaya karşı muhafazakar ben ve tam tersi geçişler her an mümkün.

Başladığım bir romansı denemesi karalaması var. Karakterler allahlık. Götü başı oynuyor. Üstelik büyük bir romancı olarak karakterlerim tek renk olmasın diye yedirmeye çalışıyorum değişik durumları. Ortaya Adnan Hoca'nın çizdiği ara form canlılar gibi yaratıklar çıkıyor. Kafa aslan boynunda solungaçları var ayaklar fil ayağı. Bitirebilirsem 21. yüzyılın Dostoyevski'siyim.

Girişimcilerin bu yazıdan çıkarması gereken ders  :

- Bir romanı başından sonuna kadar sürdürebilecek ruh hali oldukça neymiş ?
- Özelmiş.

Bir girişime başladıktan sonra o kadar çok ruh haline giriyorsunuz, o kadar değişik insanlarla bir çok macera yaşıyorsunuz ki sabretmek için kendi içinizde bir dergah kurmanız gerekli. Ruhunuzu ve inancınızı rüzgardan, kötü insanlardan koruyabileceğiniz bir yer. Yoldan çıkmamanızı sağlayacak bir yer. Ama bir romancıdan farklı olarak kendinizi korumak yerine teslim etmeniz gereken bir kavram var: gerçekler. Bakmayın şimdiki dergahlara.

Süper bir spiker geçişi ile ; Demek ki bir dahaki yazılarımızda ütopik sosyalizm - bilimsel sosyalizm diyalektiğini (nostaljik buzzword kullanmayayım diyorum, kaçamıyorum) bir modern zaman girişimcisinin gözünden masaya yatırıyoruz.

28 Şubat 2013 Perşembe

Bir meta olarak girişim

Yazı, bir startup'ın en baştan metalaşmayı hesap etmesinin sonuçları üstüne. Metalaşmanın temel insani değerlere verdiği zararları devamlı sorgulamakla beraber, medeniyete katkıları ve -en azından şu anda- kaçınılmazlığı sebebi ile serbest pazar taraftarı birisi olarak ben sonuçların pozitif olduğu görüşündeyim.


Meta ve Metalaşma nedir ?



Metalar, dünyaya, kullanım-değerleri ya da demir, keten bezi, buğday vb. gibi ticari mallar olarak gelirler. Bu, onların, sade, yalın, maddi biçimidir. Bununla birlikte, bunlar, yalnızca iki yanlı bir şey oldukları, hem yararlılığın nesneleri ve hem de değerin taşıyıcıları oldukları için metadırlar. ( Kapital 1. Cilt )

Metalaşma her türlü mal,hizmet ve kavramın kullanım değerinin ötesinde bir değişim değeri kazanmasıdır. Kapitalizm yapısı gereği her şeyi metalaştırır. Her şeye ölçülebilir bir kıyas değeri biçer. Bahçede ektiğiniz domatesi pazara soktuğunuzda o artık bir metadır.

Kapitalizm ilerledikçe her sistem gibi giderek kompleksleşerek evrilir ve metalaşması elle tutulur nesnelere göre daha zor olan kavramları da kapsar. Emek, şehir, güzel hava, kültür manzara. Artık tarla işlerine yardım eden kişi amcaoğlu değil emeğinin kıyaslanabilir ve ölçülebilir bir değeri olan çalışandır. Aynı işi bir makine daha ucuza malediyorsa onu tercih etmeniz kaçınılmazdır.

Kültürün, şehrin, hayatın metalaşması


Bu kısmı konudan bağımsız bir parantez içi kabul edin. Konu metalaşmak olunca şahsen en rahatsız olduğum tarafı olan kısımda bir şeyler yazmamak olmaz. Kişisel hayatımı özellikle korumaya çalıştığım bir kısımdır. Sistem bireye bu gece daha çok eğlenmek istiyorsan daha çok para ayırmalısın der ; "Sitenin içerisinden arabana binip eğlence yerinin kapısında in, daha güzel manzaralı yer için daha çok para öde, dostu düşmanı çatlat. Şehri görme, yolu yaşama, sadece nefes alarak ve yıldızlara bakarak mutlu olma, çünkü onlar bedava." Bence günümüz şehir hayatındaki her birey buna çözüm olacak özel teknikler geliştirmeye çalışmalı, bilgeleşmeli.

Riskin metalaşması ve sigortacılık


Kapitalizmin maestroları riski bile metalaştırmıştır. Bu sayede bu kadar maliyetli inşaat, köprü, arge ve hatta uzay projeleri geliştirebiliyoruz. Reel iş ve yatırımların ne olduğunu dahi bilmeyen irili ufaklı yatırımcılar bir takım kağıtlar değişiyorlar. Denizcilerin aldığı riskleri paylaşması amacı ile başlayan ilk sigortacılık uygulamaları esas faydasını metalaştıktan sonra sağlıyor. Bir ücret ödeyerek okyanusun öbür ucundaki kıtaya ulaşmayı başaracak mallardan %3 pay satın alıyorum. Henüz gemiler yola çıkmadan bile önce bu hakkımı devrederek kar veya zarar edebilirim.


Şirketlerin metalaşması


Şirketlerin, finansal varlıklarının, taşınmazlarının, demirbaşlarının, borç/alacak pozisyonlarının çok ötesinde bir değerleri vardır. Bu değer şirket hisselerine olan arz talep dengesi sonucu ortaya çıkar. Bunun gelişmiş hali modern finans piyasalarındaki borsalar ve hisse senetleridir. Sanayi devrimi sürecinde bugünkü anlamını kazanmıştır. Bundan yüzyıllarca önce de şirketler (yani ortaklıklar) vardı. Fakat hissenin metalaşması başka bir şey. Ben 30 gemisi olan bir tüccarsam % 10 hisse devredince 3 gemi ortağımın oluyorsa bu metalaşmamış bir oraklıktır.
Karmaşık hisse yapısı ile gerçekten metalaşmış büyük şirketlerin ilk örneklerinden birisi, sömürgeciliğin bir sembolü olan Doğu Hindistan Demiryolları şirketidir.


Ölçülebilme


Bir şeyin metalaşabilmesi için değer biçebilmesi gerekir. Fiziksel mallar için bu görece kolaydır. Herkesin anlayabileceği düzeyde temel iktisat teorileri bunu ölçer. O sene domates azsa değerli olur. Doğal domatese alternatif başka yeni ürünlerin fayda/maliyet oranı son tüketiciyi cezbediyorsa, bu, domatesin fiyatını aşağı çeker.

Şirketleri ölçmeye gelince ise iş zorlaşır. Görece daha kolay ölçülebilen, patent sayısı, çalışan sayısı ve kalitesi, pazar payı, tesis büyüklüğü gibi değerlerin yanında bir çok muğlak metrikler devreye girer. Şirket değerlemesi bir bilim değil santtır derler.

Şirket ne kadar ölçülebilir ve izlenebilirse, kurucular ve stratejik ortaklar haricindeki yatırımcılar ne kadar erken dahil oldularsa o kadar metalaşmış demektir. Bu da toplam değerini artırır. Örneğin kumaş ticareti faaliyeti ile senede $20M ciro yapan iki şirket düşünün. Bütün tesis, pazar payı vb. değerleri de eşit olsun.

A Şirketi : Kurucularla devam ediyor. Şirket varlıkları, planları, organizasyon şeması vb. net değil.
B Şirketi : Yatırımcılar var. Bütün işleyiş ve projeksiyonlar raporlanabiliyor.

B şirketinin piyasa değeri A şirketinden onlarca kat daha büyük olabilir. Bizzat yaşadım. B şirketinin $12M yatırım alabildiği bir dönemde ben A şirketinin danışmanıydım. 2 ortak ayrılırken şirkete $4M değer biçip çözdük işi.

Yani $4M lik bir şirketin % 50 hissedarı olmaktansa $60M lik bir şirketin % 20 hissedarı olmak çok daha karlıdır.

Girişimin metalaşması


Girişimciler yatırım almak isterler. Bunun en temel sebebi sermaye olarak kullanmaktır. Fakat bence asıl önemli olan 2 sebep daha var. Önem sırasına göre girişiminize erken dönemde yatırım almanın faydaları:

1. Daha baştan şirket olarak bir değerinizin olması her adımda sizi daha da değerli kılacaktır.
2. Yatırım almadığınız taktirde, büyük denizde yüzemezsiniz. Sistem sadece reel sonuçlara ve teknik becerilere göre davranmaz. Size değer biçmek ister. Bir an önce değerlenmelisiniz.
3. Yatırımı sermaye olarak kullanabilirsiniz.

Pazarlayacağınız şey sadece startup'ınızın çıktısı değil. Direk olarak kendisi.

Amerikan eko sisteminin esas başarı kaynağı burasıdır. Başka ülkelerden de yaratıcı ve teknolojik girişimler çıkmaktadır. Çok iyi uygulanıp sonuç da alınmaktadır. Fakat global sermayeye entegre olamadıkları durumda her zaman bir Amerikan girişimi gelir ve ezer geçer. Başta Rusya ve Uzakdoğu olmak üzere Türkiye de dahil bir çok vaka var. İlk etapları başarı ile geçmiş girişimlerin büyüyememesinin ana sebebi metalaşamamaktır.

Yazılı kaynaklarla savunamayacağım için detaya girmeyeceğim. Metalaşma sürecini doğru yönetmiş şirketler ve onlardan daha önce aynı sektörde başarıyı yakalamış fakat gerekli hızda metalaşamamış şirketleri sadece isim olarak kıyaslarsak.

outletim.com - markafoni.com
ortakantin.com - facebook.com
gununfirsati.com - groupon.com


Ortadoğu tarzı işletmelerin adaptasyon sorunu ve Türk girişimcilerine etkisi


Eko sistemin (girişimci, yatırımcı, devlet) zayıflığı zaten önemli bir negatif etken. Bundan başka bir de ülkedeki genel işletme yapısı  var. Bir startup'ın başarılı olması direk veya dolaylı olarak diğer şirketlerin iş modelimize ikna olması ile alakalı. Örneğin benim girişimim Showroom34 direk olarak B2B bir çözüm. Bir tarafta koleksiyon üreten moda firmalarını diğer tarafta butikleri ikna etmem gerekli. Kitlesel bir iş yapıyorsanız da tedarikçi tarafında şirketlerle ilişkiniz var. Markafoni'nin neler çektiğine bizzat şahit oldum.

Ülkedeki genel işletme yapısının ölçülebilir olmaması sizin de ölçülememenizi getiriyor. Hiç unutmuyorum, bazı metrikler ve ön raporlamalar için sahada pazar araştırması yapıyorum. Sorularım arasında, daha önce e-ticaret yapmaya çalışmış ama başarılı olamamış firmalara yönelttiğim şöyle bir soru var ; " Daha önceki e-ticaret denemenizin neden başarısız olduğunu düşünüyorsunuz?". Azınsanmayacak derecede sık verilen bir cevap ; "Nasip değilmiş"




Kaynaklar : Capital, Against the Gods: The Remarkable Story of Risk, http://www.sametegesoy.com/topic.php?kid=23

14 Şubat 2013 Perşembe

Girişiminiz parça parça devreye alınabiliyor mu?


Girişimleri kullanıcının önüne koyulabildiği ana göre 2 sınıfa ayırıyorum.

1. Bütünsel projeler
2. Bir ucundan başlanabilen projeler


1. Bütünsel projeler

Bazı projeleri tamamen bitmeden devreye alamazsınız. Örneğin bir oyun geliştirdiniz. Tasarımı ve tüm özellikleri tamamlanmış bir şekilde piyasaya sürmek zorundasınız. Burada tabi ki kafanızdaki her şeyi bitirmenizi kastetmiyorum. Çıkan ürünün bütün olması lazım. Bu tür girişimlerin temel dezavantajı riski tek seferde almanızdır. 2 yıl boyunca bir ürün veya iş modeli geliştirirsiniz, kadroyu oluşturursunuz, paraları harcarsınız. Ancak devreye girdiğinde gerçek kullanıcı tepkisini görebilirsiniz. Temel avantajı ise başarılı olduğu durumda kısa sürede çok yüksek maddi kazanç sağlamasıdır.

Bazı organizasyon girişimleri de bu sınıfa girer. İnternetten konser bileti satacaksanız bir ucundan başlayamazsınız. Minimum uygulanabilir düzeyi (MVP) oldukça yüksektir. 2 tane konser salonunun biletlerini satarak başlamak çok zordur  Zaten güçlü ve hızlı olmadığınız durumda kimse ikna da olmaz. Sektörde baştan teşkilatlanmanız gerekli.

Bu tür bir projeye giren girişimci umarım ne tür bir risk aldığının farkındadır. Eğer biliyorsa bu riski yönetme imkanı var.

Risk nasıl azaltılır ?

  • Yatırım bulmak veya büyük bir sermaye sahibi ile bir işbirliği hayatidir. 
  • Ürünün sınırı doğru çizilmeli. Yoksa sonsuza kadar ürün veya iş modelinizi geliştirmekle uğraşabilirsiniz.
  • Yüksek enerji düzeyine geçilip olağanüstü hızda tamamlanmalı. Girişimci bütün hayatını buna göre planlamalı.


2. Bir ucundan başlanabilen projeler

Tipik bir e-ticaret projesi bu sınıfa girer. Az sayıda tedarikçi ve küçük bir tanıtım bütçesi ile başlayabilirsiniz. Bir ucundan başlanabilir olmasının planlamanın önemini azaltmadığını unutmamak gerekir. (Ajanslar, danışmanlık şirketleri ve small business denilen tüm girişimlerde bu gruba girer. Fakat onlar zaten ölçeklenebilir sınıfa girmediği için konumuzun dışında)

Bu ayrımı bilmek neye yarar?

Bütün iş planınızı etkiler. İkinci tip girişime yatırım almadan başlayabilirsiniz. İlerleyip çeşitli metriklerle kendinizi raporlayabilirsiniz. Bu sizi yatırımcı karşısında cazip kılar ve elinizi güçlendirir. Ayrıca bir miktar para kazandırmakta ise kendi kendini besleyebilir.
Birinci tip girişime başlayıp ikinci tip muamelesi yaparsanız proje ölü doğmuş olur.

Her iki tipte bir çok başarılı girişim mevcut. Fakat maceranın göz önündeki kısmının kısa sürmesi ve çok para getirmesi girişimcileri hep ikinci tipe teşvik ediyor.

2 Ekim 2012 Salı

İzmir dönüşü


İzmir dönüşü garip bir duygu kaplar içimi
Hüzün desem tam değil
Biraz ayrılık
Biraz pişmanlık
İçimden bir ses
Gitme der
Sanki üç günlüğüne geldiğimi bilmezmişçesine

22 Temmuz 2012 Pazar

Yazılım geliştiriciliği tatmini: keşif mi sonuç mu ?


Tez konusu olarak ismimiz şu olabilirdi;
Yazılım geliştiriciliğinden alınan tatminin, sonuç ısrarı ve keşif merakı eksenlerinde kıyaslanması

Her yazılımcı gibi ben de en büyük zevki yeni şeyler öğrenirken ve daha önce çözmediğim bir problemi çözerken alıyorum. Bir ürün geliştireceksem en zevkli zamanları çözüme başladığımız zamanlar. Buna keşif zevki ismini verelim.

Oysa yapacağımız işin küçük bir kısmı keşif zevki vermekte. (Tabi burada gerçek geliştiricilerden bahsediyoruz. SAP,Oracle vb. sertifikacılardan değil. Küçümsediğimden söylemiyorum. Hep benden fazla kazandılar. Sadece, tatmin mekanizmamız farklı.)  Uzmanlığınız arttıkça keşif zevki oranı da düşer. Erken yaşlarda, yeni bir dil öğrenirken neredeyse orgazm olursunuz. 20 tane dil öğrenince artık 21. si çok da anlamlı değildir. İşimiz; işe yarayan, insanların kolay kullanacağı bir ürün ortaya çıkarmak.

Merak ederim; Mimar Sinan bir eser yaparken neler hissederdi? Bir camiye başlayacağı zaman çok heyecanlı olduğu kesin. Coğrafi alan, hava akımı, temel yerleşim, yeni teknikler vb. Peki işin iskeleti bittikten, sonra iş klasik ayrıntılara geldiğinde motivasyonunu nasıl koruyordu. Belki de sonuca olan inanç, keşfe olan meraktan daha kutsaldır.

Başarılı ticari ürünler ortaya çıkarmak için başka motivasyon kaynaklarına ihtiyacımız var. Bir ürünün başarılı olması için ısrarla kullanıcı deneyimine ve ayrıntılara odaklanmalısınız. İnterneti yaygınlaştırmak interneti icat etmekten daha zordur. Bıkmadan usanmadan binlerce detayla uğraşmalısınız. Test, kullanıcı davranışı takibi, performans, görsel tasarım, güvenlik, sürdürülebilirlik vb. bir çok konu. Örneğin 5 yıl boyunca geliştirdiğim ERP projemi durdurduğumda yapılacak işler listesinde hala 1600 madde vardı. Temel motivasyon kaynağı; sonuç alınmış bir ürün yaratma amacı olmalı. Temel işi çok ustaca halletmiş, fakat yazılım ürünü çöplüğünde yerini almış bir çok ürün biliyorum. Ben de çok yaptım. Bunun temel sebebi iyi geliştiricilerin çok azının ısrarcı ve inatçı olması.

Daha vasat bir geliştirici - daha kuvvetli bir sonuç insanı olsaydım iş hayatı açısından daha ileri aşamalarda olabilirdim. Kendimi bu konuda geliştirmeye gayret ediyorum.

Eğer bir bilim adamı değilseniz keşif zevki motivasyonundan biraz azalıp sonuç ısrarı motivasyonuna kaydırmalısınız.

Bu teori gönül ilişkilerimize de uyarlanabilir bir şeyse eğer, bazılarımızın! son zamanlardaki yalnızlığı da açıklanmış olur.

21 Temmuz 2012 Cumartesi

Arakan diye bir yer var

Taze taze yazmak iyi olacak

Tarih 22 Temmuz 2012. Son 22 saattir TT olan bir hashtag var: "ARAKANdiyeBiryerVar" .

Arakan'daki zulme dikkat çekmek farkındalık yaratılmak istenen bir sosyal medya kampanyası. Buraya kadar herşey normal.  Yalnız ortada şöyle bir abuk durum var. Arakan'daki olaylar ile alakası olmayan fotoğraflar ve videolar kullanılıyor. Dünyanın çeşitli yerlerindeki insanlık suçları, Nijerya'da insan yakma görüntüleri, Amerikan askerlerinin Irak'ta yaptıkları, Photoshop bebek kızartma görüntüleri, Congo tanker faciası, Tibet'te deprem sonrası ceset imha görüntüleri vb.

Arakan katliamı fotoları oldukları iddia edilen içeriklerin orjinali aşağıdakı gibi:

http://www.telegraph.co.uk/news/worldnews/asia/thailand/1475199/80-Thai-Muslims-suffocate-after-arrest-at-protest.html

congo tanker kazası

http://www.worldpressphoto.org/photo/2011guangniugn-2?gallery=890

http://farazahmed.com/muslims-killing-in-burma-and-our-social-media-islamic-parties-1010.aspx

Daha Nijeryadaki zalimlerin insan yakma videoları var. Arakan'da zenci var mı?


Bu farkındalık kampanyası sonradan mı bozuldu?

Gelelim sonradan amaçlı kirletilmiş bir durum olabilir mi konusuna. Bu kampanyayı başlatan Feridun Özdemir gerçek resim ve haberler kullansaydı başkaları karıştırdı diyebilrdik. Fakat Bu sahte fotoğrafların ve videoların hepsi Feridun Özdemir tarafından paylaşılmıştır.

Bu farkındalık kampanyasına bir çok insan destek verdi. Her normal insanın vicdanını sızlatacak, yapanlara karşı bir nefret uyandıracak bir çok fotoğraf kullanıldı.

Sonuç
1. Kampanyaya gölge düşürdünüz.

2. TT yapmaya çalışıldığına göre demek ki dünyanın dikkati buraya çekilmeye çalışılıyor. Bu sahte resimlerle insanlarımızın gaza geldiği öğrenilince ne olacak. Bizi dünyaya güldürmek ve ciddiyetsiz bir durum yaratmak amacında mı bunu yapanlar.

3. Bu sahte içerikler yalancı çoban hikayesindeki gibi bir daha gerçekten sesini duyurmak isteyen mazlumlar olduğunda "gene birileri gaza getirmiştir" diye bir algı yaratacak. Medya'nın güvenilirliği zaten ortada bari sosyal medyayı kirletmeyin.

4. Kendisine anlatılanı sorgulamadan kabul etmenin ne kadar tehlikeli olduğu bir kere daha ortaya çıktı. Daha önce Budistler hakkında pozitif negatif hiç bir duygusu olmayan bir çok insan "gördüğüm ilk budisti işkence ederek öldüreceğim" tarzında içerikler paylaştılar. Ülkemizdeki katliamların ortaya çıkış şekli zaten bu şekilde. Maalesef bir çok ünlü ve saygın isimde bu paylaşımlara alet olmuştur.

5. Din ve vicdan sömürüsü yöntemi ile prim yapmak isteyenlerin sosyal medyayı da ne kadar etkili bir şekilde kullandığını görmüş olduk.

6. İnsanların vicdani,dini hassasiyetlerini ve komplekslerini kullananlar utanmadan bir de bu kampanyayı ben başlattım diye ortalarda geziniyor. İnsanımıza nefret aşılıyorlar. Muhtemelen yarın televizyona da çıkıp böbürlenecekler.



#sosyalmedyakirliliginehayir

17 Temmuz 2012 Salı

Girişimcilerin sık yaptığı hatalar


1. İş fikrini fazla önemsemek.

  Dostlarım, bilin ki iş fikri o kadar da önemli bir şey değil. Aklınızdan şöyle şeyler geçiyorsa bu hatayı yapıyorsunuz demektir.
  "Eşsiz bir fikir buldum".
  "Bu fikri açıkladığımda yatırımcıların dibi düşecek, düşmezse anlamadıklarındandır"
  "Bu daha önce denenmedi. İlk benim aklıma geldi"
    Emin olun ki bu eko sistemin içinde olan insanlar o iş fikrinizi % 80 ihtimal daha önce bir çok kere dinlediler veya kendi akıllarına geldi. % 19 ihtimal  
 türevleri ile karşılaştılar.
  Tavsiyelerim şunlar ;
  • Bu işi Türkiye'de ve dünyada yapıyorlar mı bir zahmet google dan arayın. Bir kaç haftanızı buna ayırırsanız çok şey öğrenirsiniz. İlla ki projenizden vazgeçmek zorunda değilsiniz. Bilakis şekillenir. Ayrıca bilgili birisine denkgelirseniz rezil olmaktan kurtulursunuz.
  • Başarılı girişimcilik iş fikrinden daha önce incelikli bir planlama,uygulama süreci ile ilgilidir. Facebook alanında ilk değildir. Netlog vardı, Msn live vardı. Sosyal çöpçatan siteleri vardı. Sosyomat ve ortakantin gibi bazı türk siteleri de facebook dan daha önce bu alandaydılar. Fakat facebook bu işi daha iyi yaptı.
  • İş fikrinizi sizden önce başkaları keşfedip yapacak diye telaşlanmayın. Hızlı olmayın demiyorum. Çok hızlı olmalısınız. Ama sizden önce başkası yapacak diye telaş yapmayın. Kendinize güveniyorsanız modern hayat size bu imkanı sunuyor. Gerekli unsurları birleştirin, çok çalışın.

2. Teknik tarafa aşırı odaklanmak

  Bu madde mühendis girişimciler için. Özellikle de yazılımcılar için. -Ben de bir yazılımcıyım ve mesleğime aşığım- Maalesef hepimiz teknik dünyamıza kapanıp yaşıyoruz ve başarılı projeleri kıyaslarken de bunu kıstas alıyoruz. Maalesef hayat öyle değil. Girişimcinin teknik adam olması büyük avantaj. Başarılı girişimcilerin çoğu da mühendis. Fakat hayatı da kavrayan mühendisler. 

Kendimize şu soruları soralım ;

  •   Google dünyanın en iyi arama motoru mudur? İlk yükseldiği zamanlar en iyi arama motoru muydu ?
  •   SAP en iyi iş çözümü müdür
  •   Windows en iyi işletim sistemi midir? Kaynakları verimli kullanır mı? Dosya sistemi güvenilir midir?
  •   Oracle fayda maliyet oranında kaçıncı sıradadır?
  •   Twitter'ı geliştirmek kaç ay sürer?


  Kesinlikle geliştirmeniz gereken taraflarınız şunlardır.

  •   Pazar büyüklüğü, kar-zarar nedir araştırın
  •   Rakipleri araştırın
  •   İnsanların hangi derdini çözmeye talipsiniz bunu bulun.
  •   Kosgeb vb. firmaların formlarını indirip doldurun. Hesaba katmadığınız bir çok şey olduğunu göreceksiniz. Bürokratik belge deyip geçmeyin. Mantıklı sorular onlar. Kimse size hangi programlama dillerini bildiğinizi sormayacak. Siz artık öncelikle girişimcisiniz. Coder olmanız, mucit olmanız daha sonra gelir.
  •   Biliyorum çoğunuz için şu mesleklerin hepsi aynı: Satış, pazarlama, halkla ilişkiler, iletişim, reklam vb. Ukala olmayın dostlarım . Bunlar aynı değil. Öğrenin.


  Özellikle Türkiye'de girişimcilik yapacaksanız teknik yetenekleriniz yeterli olmayacak. Silikon vadisinde salt mühendis olarak bir şeyler başarma ihtimaliniz var. Birisi sizi keşfedip makul bir hisse ile size ortak olabilir. Ama Türkiye'de sadece teknik yeterliliğinizle kimseyi etkilemeyemezsiniz. Teknik yetenek avcısı değillerdir. Çoğu işletme,finans kökenlidir. Onlara kendinizi iyi pazarlamalısınız. İspatlanmış bir iş modelini desteklemek isterler. Bu tarz bir işe girişmek için ise mühendislik becerileri değil, pazar büyüklüğü hesaplarını iyi yapabilmek, presentable olmak, kurnazlık gibi özellikleriniz olmalıdır.

3. Yatırımcıyı hayır kurumu zannetmek

  Yatırımcı bu işi para kazanmak için yapıyor. Bunu asla unutmayın. (Sonuç olarak hayır kurumlarından çok daha hayırlı insanlar oldukları tartışılmaz) Karşınızda sizden sorumlu olan bir kamu kuruluşu yok, size ileri taşımaya çalışan bir dostunuz yok. Belki ortak olduktan sonra dost da olursunuz o ayrı bir konu. Ama şimdilik siz bir vakasınız. Yatırımcı genelde tecrübe olarak girişimciden öndedir. Hele melek yatırımcı ise zaten muhtemelen eski bir girişimcidir. Eski kulağı kesiklerden denilen cinslerdendir. Sizin gibi çıtırları istediği zaman motive eder istediği zaman demoralize eder. Görüşmelere bunu bilerek girin. Kendinizi duygusallığa koyvermeyin. Gücüne ve konulara hakimiyetine hayran kalmayın. Evet zor edinilen tecrübelere sahip. Zeki ve bilgili. Fakat sizin için çok şey çözmeyecek. Genelde siz onun için bir şeyleri çözeceksiniz. Ortak olursa bu yüzden olacak. Ben zeki çocuğum kullan beni havalarında takılmayın. Eleman değilsiniz. Dik durun. Siz de onun öğrendiklerini öğrenmeye bakın.

Yatırım aldığınızda dahi temel olarak hemen her şeyi yine siz çözeceksiniz. Üstüne bir de hesap vermeniz gereken bir merci daha çıkacak. Size yatırım yapmadan öncede sonrada çok zorlayacak. Neyi neden yaptığınızı devamlı sorgulayacak. Tatmin olmadan sorularının sonu gelmeyecek. Sabırlı olun ve hak verin. Sermaye değerlidir. Ve size bir sermaye emanet edildi. Tabii ki sizi takip edecek.

12 Temmuz 2012 Perşembe

Girişimcilik ve derviş sabrı

Zaman zaman edebi bir şeyler yazmaya çalışıyorum. Roman zaten imkansız gözüküyor. Henüz küçük hikayeleri bile tamamlayamadım. Sadece bir kaç sayfalık minyatür şeyler yazabiliyorum. Bunlarla uğraşırken bende mi bu kapasite yok yoksa vaktim ve bu dönemki konsantrasyonum mu uygun değil diye sorguluyorum.

Allahtan bağlama çalmayı öğrendim de sabır konusunda kanıtım var. Çalanlar bilirler, bir müzik enstrümanını çalmayı öğrenmek çok uzun süreli çalışmalar gerektirir. Yapmanız imkansız gibi gelen hareketleri bir gün yapacağınıza inanarak saatlerce çalışırsınız. İlerleme o kadar yavaştır ki hiç ilerlemiyormuşsunuz gibi gelir. Hatta artık baya baya çaldığınız zaman bile dinleyicilere acemi sorularınız devam eder. "Bil bakalım ben ne çalıyorum ? ".

Hikayeler için tespitim şu; yazabilirim, hayat evrem uygun değil. Ama roman öyle mi ? Bir romanı başından sonuna kadar sürdürebilecek ruh hali oldukça özel. O kadar zaman karakterler nasıl aynı yerde durur? Nasıl hepsinin gözünden bakarsın? Nasıl bütün bir eser ortaya çıkar ? Bütün gerçek roman yazarlarına saygılarımı sunuyorum.

Hayat renkli. Bir dönem hüzün egemen oluyor hayatıma bir dönem coşku. Sabah tüm insanlığa neşe dağıtırken akşam insan görmek istemediğim çok olmuştur. Daha dün işler kötü diye ağlanırken herkese , bugün hayattan şikayet eden arkadaşları anlayamaz hale gelebiliyorum. Kadınlar da bir rahat vermedi derken bir dahaki yaz neden kadınlar benimle ilgilenmiyor diye düşünebiliyorum. Çılgın dünyaya karşı muhafazakar ben ve tam tersi geçişler her an mümkün.

Başladığım bir romansı denemesi karalaması var. Karakterler allahlık. Götü başı oynuyor. Üstelik büyük bir romancı olarak karakterlerim tek renk olmasın diye yedirmeye çalışıyorum değişik durumları. Ortaya Adnan Hoca'nın çizdiği ara form canlılar gibi yaratıklar çıkıyor. Kafa aslan boynunda solungaçları var ayaklar fil ayağı. Bitirebilirsem 21. yüzyılın Dostoyevski'siyim.

Girişimcilerin bu yazıdan çıkarması gereken ders  :

- Bir romanı başından sonuna kadar sürdürebilecek ruh hali oldukça neymiş ?
- Özelmiş.

Bir girişime başladıktan sonra o kadar çok ruh haline giriyorsunuz, o kadar değişik insanlarla bir çok macera yaşıyorsunuz ki sabretmek için kendi içinizde bir dergah kurmanız gerekli. Ruhunuzu ve inancınızı rüzgardan, kötü insanlardan koruyabileceğiniz bir yer. Yoldan çıkmamanızı sağlayacak bir yer. Ama bir romancıdan farklı olarak kendinizi korumak yerine teslim etmeniz gereken bir kavram var: gerçekler. Bakmayın şimdiki dergahlara.

Süper bir spiker geçişi ile ; Demek ki bir dahaki yazılarımızda ütopik sosyalizm - bilimsel sosyalizm diyalektiğini (nostaljik buzzword kullanmayayım diyorum, kaçamıyorum) bir modern zaman girişimcisinin gözünden masaya yatırıyoruz.